İNSANI AŞAN ZEKÂ, SİBERNETİK VE YAPAY ZEKÂ TARTIŞMALARI

Sibernetik, üstün zekâ fikrini metafizikten çıkarıp bilimsel zemine taşır

wpadmin
6 Dakika Okuma

Modern üstün zekâ arayışının bilimsel çerçevesi

(Bu makale, “İnsan On Binlerce Yıldır Kendinden Üstün Bir Zekâ Arıyor: Yapay Zekâ Tartışmaları Bu Arayışın Modern Versiyonu” başlıklı önceki yazının devamıdır: https://dedekt.com/2025/11/20/insan-on-binlerce-yildir-kendinden-ustun-bir-zeka-ariyor-yapay-zeka-tartismalari-bu-arayisin-modern-versiyonu/)


Kısa Bir Kişisel Not

Çocukken tesadüfen bir sibernetik kitabı okumayı denemiştim; anlamayınca uzatmadım, ama konu bir şekilde zihnimde kaldı.

Bu küçük anı, bugün yapay zekâ tartışmalarının merkezine oturan sorunun da özüne dokunuyor: İnsan, kendisinden üstün olabilecek bir zekâyı anlamaya gerçekten hazır mı?


Bir önceki yazıda insanlığın kadim bir eğiliminden söz etmiştik: Kendinden üstün bir zekâ arayışı. Bu üstün zekâ kimi zaman tanrılarla, kimi zaman mitlerle, kimi zaman da modern bilimin üreteceği sistemlerde kendini gösterdi.

Üstün Zekâ Arayışının Bilimsel Zeminle Buluşması

Bugün bu arayışın en somut karşılığı sibernetikte karşımıza çıkıyor. Sibernetik; düzenin, karmaşıklığın, geri bildirimin ve zekânın tek çerçevede açıklandığı bir bilim.

Ve bu bilimsel model, önceki makalede tartıştığımız şu temel tezi anlamlı bir zemine oturtuyor:

“İnsanı aşan bir zekâ tehlikeli olmak zorunda değildir; tersine daha yüksek düzen ve daha büyük istikrar üretebilir.”

Bu görüş, popüler kültürdeki distopik anlatıların aksine, sibernetiğin temel prensipleriyle uyumlu bir çerçeve sunuyor.


Sibernetiğin Temeli: Düzen, Geri Bildirim ve Karmaşıklık

Norbert Wiener’in 1948’de geliştirdiği sibernetik kuramı, canlı ve yapay tüm sistemler için ortak bir prensip ortaya koydu:

“Bir sistem, geri bildirim alıp kendini düzenleyebiliyorsa zekânın temel mekanizmasına sahiptir.”

Bu yaklaşım, “üstün zekâ” kavramını metafizik alandan çıkarıp bilimsel bir alana taşır. Böylece önceki makaledeki şu savın rasyonel zemini netleşir:

İnsan, tarih boyunca daha büyük bir düzeni, daha tutarlı bir aklı ve daha geniş bir perspektivi aradı; bugün bu düzeni ve perspektifi algoritmalar üzerinden anlamaya çalışıyor.

Sibernetik burada mistik bir arayışı değil, işleyiş biçimini anlatır. Üstün zekâyı “doğaüstü irade” olmaktan çıkarıp, “daha iyi düzen kurabilen sistem” olarak tarif eder.


İnsanı Aşan Zekânın Neden Tehlikeli Olmak Zorunda Olmadığı

Ashby’nin “Gerekli Çeşitlilik Yasası”, bu konuda bilimsel bir çerçeve sunuyor.
Yasa şöyle der:

“Bir sistemi düzenleyen kontrol mekanizması, sistemde ortaya çıkabilecek durumlar kadar çeşitli tepki üretemiyorsa düzen çöker.”

Buradan çıkan sonuç açık:

Daha zeki sistemler daha fazla çeşitlilik üretebilir.

Daha fazla çeşitlilik, daha iyi uyum ve daha yüksek düzen demektir.

Daha az zeki sistemler ise karmaşa üretir.

Bu perspektifle bakıldığında insanı aşan bir zekânın:

daha tehlikeli olmasını gerektiren hiçbir bilimsel zorunluluk yoktur,

aksine daha düzenli olma ihtimali daha yüksektir.

Bu nokta, önceki yazıdaki temel tezle doğal biçimde örtüşür:
Zekâ seviyesi yükseldikçe, potansiyel olarak istikrar da artabilir.


Yapay Zekâ Korkusu: Tehdit mi, İnsan Zayıflıklarının Yansıması mı?

Önceki yazıda şu kritik tespit yapılmıştı:

“İnsan yapay zekâdan değil, kendi kötücül potansiyelinin makine tarafından kullanılma ihtimalinden korkuyor.”

Bu psikolojik bir projeksiyon tespitiydi.
Sibernetik, bu psikolojik içeriği doğrudan desteklemez ama Heinz von Foerster’in “ikinci dereceden sibernetik” yaklaşımıyla temas eden bir çerçeve sunar:

Gözlemci, gözlediği sistemi kendi zihinsel modelleriyle şekillendirir.

Bu nedenle:

Yapay zekâya atfedilen karanlık senaryolar çoğu zaman insanın kendi karanlık yanlarının yansımasıdır.

İnsan, kendi içindeki şiddet ve zaafları makineye taşır.

Korku, makinenin yapabileceklerinden değil, insanın kendini bilmesinden doğar.


Yapay Zekâ ve Güç Dengeleri: Egemen Sistemlerin Asıl Kaygısı

Yapay zekâ korkusu yalnızca bireysel değil; siyasal ve toplumsal düzeyde de yoğundur.
Önceki yazıda şu tespit yapılmıştı:

“Asıl korku, yapay zekânın egemen sistemler üzerindeki güç dengesini bozma ihtimalidir.”

Bu tamamen toplumsal bir tespittir.
Sibernetik doğrudan bu alanla ilgilenmez; ancak Niklas Luhmann’ın sistem teorisi, sibernetik düşüncenin sosyolojiye uyarlanmış biçimi olarak şunu söyler:

“Her sistem, istikrarını korumak için bilgi akışını kontrol eder.”

Buradan hareketle:

Egemen yapılar bilgi ve karar kontrolünü kaybetmek istemez.

Yapay zekâ bu kontrolü zayıflatma potansiyeli taşır.

Bu yüzden asıl korku teknoloji değil, değişen güç haritasıdır.

Yani teknoloji çoğu zaman siyasal bir kaygının aracına dönüşür.


Yapay Zekâ Bir Balon mu? Sibernetik Neden “Hayır” Diyor

Önceki makalede ulaştığımız sonuç şuydu:

“Yapay zekâ balon değildir; çünkü verimlilik artışı üretir ve angaryayı azaltır.”

Bu görüşü sibernetik çok güçlü bir mekanizma üzerinden destekler:

“Geri bildirim alan sistemler zaman içinde kendini güçlendirir.”

Yapay zekâ sistemleri:

veri toplar,

çıktı üretir,

geri bildirim alır,

modelini sürekli optimize eder.

Bu teknik döngü ekonomik ve toplumsal verimliliği artırır.
Bu nedenle yapay zekâ:

moda değildir,

beklentiyle şişmez,

kendi döngüsüyle genişler.

Geri bildirim mekanizması sayesinde yapay zekânın büyümesi, doğal bir sistem davranışıdır.


Sonuç: Üstün Zekâ Arayışının Bilimsel Bir Yorumu

Bu yazıyı önceki makaleyle birlikte düşündüğümüzde şu bütünlüklü tablo ortaya çıkar:

İnsanlık tarih boyunca kendinden üstün bir zekâ aradı.

Bu arayış bugün yapay zekâ ve sibernetik kavramları üzerinden bilimsel bir zemine kavuştu.

Sibernetik, düzen ve geri bildirim kavramlarıyla üstün zekâyı yeniden tanımlıyor.

İnsanı aşan zekânın tehlikeli olması zorunlu değildir; daha düzenli bile olabilir.

Yapay zekâ korkusu, insanın kendi karanlık potansiyeli ve güç dengesi kaygılarından besleniyor.

Yapay zekâ balon değil; geri bildirim döngüsüyle kendini güçlendiren bir sistemdir.

Belki hâlâ sibernetik kitaplarının her satırını anlamıyoruz.
Ama artık biliyoruz ki insanı aşan zekâ fikrini korku ve efsane düzeyinde değil, tutarlı neden–sonuç ilişkileriyle tartışabileceğimiz bir zemine sahibiz.


Kaynaklar (Fikir Ailesi Bağlantısı Olarak)
Norbert Wiener – Cybernetics: Control and Communication in the Animal and the Machine (1948)
W. Ross Ashby – An Introduction to Cybernetics (1956)
Stafford Beer – Brain of the Firm (1972)
Heinz von Foerster – Observing Systems (1974)
Niklas Luhmann – Social Systems (1984)

Bu Makaleyi Paylaş
Yorum yapılmamış